Dijital Dünya Saati

Google
 

22.11.08

BEBEKLERDE DİZ ÇIKIĞI

Yeni doğan bebeklerde dizin geriye doğru kayması, dizin geriye doğru normalin ötesinde katlanması, ayağın ağıza, omuza yaklaşması halidir. Anne karnında bebeğin bu görünümü mevcuttur ve ultrason ile tespit edilebilir. Aynı anda kalçalarında da çıkık olabilir. Genelllikle 1000 canlı doğumdan birinde görülür.
Dizin doğuştan fazla açıldığı bu şekil bozuklukları 3 tipte görülebilir: Birinci tip uyluğun (kalça diz eklemleri arasındaki bölüm) ön kısmında bulunan kuadriseps denen kasın sertliğinden, esnekliğini kaybetmesinden kaynaklanır. Dizde normal katlanmaya yakın bir hareket görülür. Dizin nazikçe katlanması ile tedavisi mümkündür. İkinci tip dizin doğuştan yarı çıkığıdır. Uyluk kemiği (femur) alt ucu ile bacak kemiği (tibia) üst ucu kısmen de olsa temas halindedir. Diz ancak düz hale gelir. Üçüncü tip ise doğuştan dizin tam, gerçek çıkığıdır. Bacak kemiğinin üst ucu uyluk kemiğinin alt ucuna göre önde durur katlamaya çalıştıkça dış tarafa doğru kayar. Kemik uçları temas halinde değildir. Kuadriseps kasının yapısının bozulması, sertleşmesi, kısalması söz konusudur.
Hasta değerlendirilirken ilave olarak kas iskelet sisteminde veya iç organlarda anormallikler eşlik edebileceği düşünülerek araştırılmalıdır. Tek taraflı veya iki taraflı olabilirler. Sendrom adını verdiğimiz grup halinde, bir arada görülen anormallikler olaya eşlik edebilir. Kas-sinir hastalıkları görülebilir. Hiç bir anormalliğin eşlik etmediği tek taraflı olgular da bildirilmektedir.
Anne karnında bir şekilde bebeğin dizi anormal olarak arkaya doğru kayar; hareket azlığına yol açan kas-sinir hastalıkları veya eklemlerdeki aşırı gevşeklik nedeniyle diz bu anormal konumda uzun süre kalır. Sonuçta kuadriseps kasında yapı bozukluğu, sertlik ve kısalık ortaya çıkar.
TEDAVİ
Dize nazik katlama hareketi yaptırılır. Kastaki yumuşama ve uzamayı korumak için diz katlı duracak şekilde alçılanır. Art arda yapılan alçılamalardan yarar sağlanamaz ise 6 ay kadar erken dönemde dahi ameliyatla tedaviye başvurulabilir. Genellikle 1 yaş civarında ameliyatla tedavi gerçekleştirilir.
Kaynak: Tachdian’s Pediatric Orthopedics 2008

28.9.08

Uyluktan Çıkartılmış Ekinokok Kisti


The Internet Journal of Surgery. 2005. Volume 7 Number 1.

Uylukta Ekinokok Kisti


The Internet Journal of Surgery. 2005. Volume 7 Number 1.

Önkolda Ekinokok Kisti


Orthopedics 2006 V29 N7 p 642-44

Olgularımızdan Örnekler


Orthopedics 2006 V29 N7 p 642-44

İNSANDA KİST HİDATİK HASTALIĞI (ECHINOCOCCOSIS)

Etkeni nedir?
Bir parazit olan kısa şerit kurt Echinococcosus granulosus veya Echinococcosus multilocularis’in neden olduğu bir enfeksiyon(enfestasyon)dur.

Hangi hayvanlarda rastlanır?
Asıl ve son konakçı köpek, kedi; ara konakçı koyun, keçi, sığır,deve, at, fare bazen de insan olabilir. Son konakçının dışkısı ile kirlenmiş sebzelerin yenilmesi veya hasta köpekle temas eden kişinin kirli eli ile yemek yemesi ile insana (özellikle el temizliğine dikkat etmeyen çocuklara) geçer.

Rastlanma sıklığı nedir?
Akdeniz bölgesi ülkelerinde yaşayan köpeklerde % 50’ye ulaşan sıklıkta ekinokoka rastlandığı tespit edilmiştir. 70 milyonu geçen ülkemizde her yıl 2500 civarında kişi cerrahi olarak ekinokok hastalığı tanısı almakta ve tedavi uygulanmaktadır.

İnsanda hangi organları tutar?
İnsanda herhangi bir organı tutabilir. En sık karaciğer(%60) ve akciğer(%20) yerleşir. Kas iskelet sisteminde görülme sıklığı %1-4’tür. İskelet kasını nadiren tutar.

Tedavisi mümkün müdür?
Tedavide en iyisi eğer ulaşılabilir ve çıkartılabilir ise ameliyatla tamamen çıkartmaktır. Bu genellikle kolay değildir. İlaçla da destekleyici ve etkili tedavi yapılabilmektedir.

Önlemek mümkün müdür?
Kist hidatik önlenebilir bir hastalıktır.
Hasta büyük ve küçükbaş hayvanların atılan kısımları etkili bir şekilde yok edilmelidir. Bu koyun-köpek-insan geçiş halkasının kırılmasının en önemli basamağıdır. Özellikle kırsal alanda yaşayan köpeklere düzenli parazit ilaçları verilmelidir. Veterinerlerin köpekleri düzenli olarak muayene etmeleri önemlidir. Büyük ve küçükbaş hayvanların kesildiği yerlerde yenmeyen, atılan kısımlar köpeklerin ulaşamayacağı şekilde (köpeklerin geçemeyeceği parmaklık yapılabilir veya kuyulara atılabilir) yok edilmelidir. Köpekler geceleri bağlanmalı veya kapalı alanda tutulmalı ve sebze bahçelerine girişi önlenmelidir. Çocukların özellikle kırsal alanlarda veya köylerdeki yabancı köpeklerle teması önlenmelidir.

15.6.08

DOĞUŞTAN KAS KAYNAKLI BOYUN EĞRİLİĞİ (KONJENİTAL MUSKULAR TORTİKOLİS)

TANIMLAMA
Boynun her iki yanında, önden bakıldığında V şeklini oluşturan “Sternokleidomastoid” kasları baş ve boynun sağa ve sola çevrilmesi sağlarlar. “Muskular tortikolis” de denilen kas kaynaklı boyun eğriliği bu kasları tutan, hareket kısıtlılığı ile kendini gösteren bir hastalıktır.
Ortopedi polikliniklerine başvuran boyun eğrilikleri içinde en sık karşılaştığımız tiptir. Enfeksiyon veya üst boyun omurlarında görülebilecek anormal gelişimler de boyun eğriliği şeklinde kendini gösterebilir. Bunların ayırıcı tanısı için mutlaka bir Ortopedi ve Travmatoloji uzmanına başvurmak gerekir. Bu hastalıklar Ortopedi ve Travmatoloji, KBB ve Beyin Cerrahi uzmanlıklarının ilgi alanına girmektedir.

NEDENİ
Tam olarak anlaşılabilmiş değildir. Bebeklerin genellikle zor doğum öyküleri bulunmaktadır. Gelişimsel kalça çıkığı, çeşitli ayak eğrilikleri normal bebeklere göre daha yüksek sıklıkta görülür.

KLİNİK GÖRÜNÜM
İlk haftalarda boyunda özellikle kasın alt ucunda küçük bir şişlik fark edilebilir. Şişliğin kaybolmasının ardından kasın esnekliğini yitirdiği, sertleştiği görülür.
Muayenede bebeğin sertleşmiş kas tarafına doğru başını döndüremediği, çenesinin karşı sağlam tarafa doğru kaydığı görülür. İleri derecede hareket kısıtlılığı var ise cerrahi tedavi olması ihtimali yüksektir.

TEDAVİ
İlk 1 yıl boyunca “sternokleidomastoid” kasını uzatan egzersizlerin tedavide büyük etkisi vardır. 1 yaşından sona egzersizlerin önemi ve etkinliği azalmaktadır. Bebeğin bakamadığı tarafa kafasını döndürmesini sağlayacak ortam ve davranış değişikliği önemlidir. Bebeğin karyolasının, onun bakabildiği taraf duvara gelecek şekilde yerleştirilmesi, anne babanın bebeğin bakamadığı taraftan yaklaşması, bebeği emzirirken annenin bu noktaya dikkat etmesi önerilir. Bakamadığı tarafa ses çıkaran, renkli, hareketli nesneler yerleştirilebilir. Çene bakamadığı tarafa doğru döndürülür; baş sağlam taraftaki omuza değdirilecek şekilde yana yatırılır; bu şekilde yaklaşık 10 saniye kadar tutulur. Bu alıştırmalarla esnekliğini kaybetmiş kasın gerilmesi, uzaması sağlanır.
Kas uzatan alıştırmalar ile düzelmez ise 1 yaşından itibaren ameliyatla tedavi edilebilir. Genellikle 6-8 yaşına kadar yapılan ameliyatla tedaviden iyi sonuçlar alınmaktadır. Yüz ve kafa kemiklerinde asimetri dediğimiz şekil bozukluğu, görme kusuru oluşabilir. Tedavide gecikme şekil bozukluğunun düzelmemesi ile sonuçlanabilir. Gecikmiş, daha büyük yaştaki çocuklar da cerrahi tedaviden yarar görebilirler.

Kaynak: Campbell's Operative Orthopaedics

11.3.08

DOĞUŞTAN TETİK PARMAK

Parmakların avuç tarafında parmaklara katlama hareketi yaptıran en uç boğuma kadar ulaşan kirişler vardır. Bu kirişler katlanma (fleksiyon) hareketi sırasında lifsi doku, kıkırdak doku karışımından bir tünel içinde rahatça kayarlar. Bebeklerde bu kirişin kayma hareketinin zorlaşması ile tetik parmak ortaya çıkar. Bebeklerdeki tetik parmak genellikle başparmaklarda görülür. % 25 bilateraldir. Diğer parmaklarda da görülebilir.

NEYDEN KAYNAKLANIR?
Bebeklerde görülen tetik parmak ile erişkinlerde görülenler birbirinden farklı mekanizmalarla ortaya çıkarlar. Tünel duvarlarının kalınlaşması, enflamasyon da dediğimiz yangılar, bu alanda su toplanması bazen de kiriş içinde yumru varlığı bu duruma yol açabilir.

AİLESEL MİDİR?
Genetik özellik taşımadığına inanılmaktadır. Nadir görülen bir durumdur. Genellikle diğer doğuştan hastalıklar eşlik etmez. Literatürde trisomi 13 ve mukopolisakkaridoz denen hastalıklarla da görüldüğü bildirilmiştir.

HANGİ YAŞLARDA GÖRÜLÜR?
Genellikle sonradan ortaya çıkmaktadır. Çocuklardaki tetik parmağın % 25’i doğumda fark edilir. 1-2 yaşında fark edildiğinde genellikle parmak katlı durumdadır ve bazen zorlama ile düzeltilemezler.

KENDİLİĞİNDEN GEÇER Mİ?
İlk 1 yıl içinde % 30 oranıdan kendiliğinden düzelirler. 6 ay-2 yaş arasında fark edilenlerde bu durum %12’dir.

TEDAVİSİ NE ZAMAN VE NASIL YAPILIR?
Sadece gözlenebilir. Parmakları kavrayarak düz tutan sert çubuk şeklindeki breysler kullanılabilir. Düzelmez ise 3 yaşından önce cerrahi tedavi yapılmalıdır.

Kaynak: Campbell Operative Orthopaedics

7.3.08

OSTEOPOROZA BAĞLI KIRIKLARI ÖNLEMEK İÇİN NE YAPMALIYIZ?

Osteoporoza bağlı kırıklarla karşılamak istemiyor isek temelde osteoporozu ve yaşlıların düşmesini önlemeliyiz. Osteoporoz var ise tedavisi ettirmeliyiz.
Osteoporozun ilaçla tedavisi zor da olsa mümkündür. Kırıkların önlenmesinde başarılı sonuçlar alınabilmektedir.
Yaşlıların düşmesini büyük ölçüde önleyebiliriz. Bunun için eşlik eden sağlık problemlerini (görme, işitme, tansiyon yüksekliği, beslenme vb.) çözmeli, bunları bir yoluna koymalıyız. Kemik sağlığını koruyacak bir yaşam tarzını benimsemeliyiz. Beslenmeye önem vermeli, düzenli yürüyüş ve egzersizlerle kasların gelişmesini sağlamaya, eklemlerin hareket genişliğini korumaya çalışmalıyız. Kişilerin yaşadıkları ortamda düşmeye neden olabilecek düzenlemelerden kaçınmalıyız. Banyoya tutamaklar yerleştirilmeli, yerlerin ıslak, kaygan olmamasına dikkat edilmeli, banyoya girip çıkarken ayakların takılabileceği, kayılabileceği düşünülerek yavaş hareket edilmeli, gerekiyorsa kendilerine işlerinde refakat edilmelidir. Geceleri bulunduğu yerde uygun aydınlatma olmalıdır. Lavaboya kalktığında geçeceği yerlerde ayağına takılabilecek kablo, halı, eşik gibi şeyler kaldırılmalı veya uygun şekilde düzenlenmelidir. Su içmek için kalkabileceği düşünülerek başına su dolu bardak konulmalı, bunun için karanlıkta dolaşmaması önlenmelidir. Başka problemleri için gerektiğinde başkalarından yardım istemesi, bundan çekinmemesi sağlanmalıdır.

OSTEOPOROZLU HASTALARDA KIRIKLARIN TEDAVİSİ NİÇİN ZORDUR?

Osteoporozlu hastalarda basit düşmeler sonrasında bel kemiği, leğen kemiği, kalça, omuz, kol ve el bileği kırıkları görülebilir. İleri yaşlardaki kişilerin bu kırıkları arasında kalça ve bel kemiği kırıkları bizim için ama daha çok hasta için tedavisi güç problemler olarak karşımıza çıkmaktadır. Yaşları ve eşlik eden hastalıkları nedeniyle ameliyat için uyutulmaları risk taşımaktadır. Ameliyat sırasında kemiklerin toparlanarak eski şekline getirilmeleri zordur. Kemik bazen yumurta kabuğu kadar gevrek ve zayıf olduğu için vida zor tutmakta; bazen vida tutsun diye özel kemik çimentosu ile beraber yerleştirilmekte bazen de kemik çok çok zayıf olduğunda kemik tamamen çıkarılmakta ve yerine yapay, metal malzeme yani protez (kalça protezi - kalça artroplastisi) kullanılmaktadır. Ameliyat sonrası rehabilitasyonda ve kırık öncesi yaşam düzeylerine ulaşmakta güçlük çekilmektedir.

NEDEN YAŞLILAR SIK SIK DÜŞERLER? YAŞLILARIN KEMİKLERİ NEDEN KOLAYCA KIRILIR?

Bilindiği gibi ileri yaşlardaki insanlar genellikle spor yapmaya ve hareket etmeye pek istekli değillerdir. Eşlik eden sağlık problemleri yanında beslenmeleri de sıklıkla yetersizdir. Bu durum var olan kas kitlelerinin azalmasına, yani kas atrofisine ve ciltaltı yağ dokusunun azalmasına neden olur. Kaslar sıkılığını kaybeder, denge sağlanması güçleşir, kolay ve sık düşer hale gelirler. Düşme, çarpma sırasında tampon görevi gören ciltaltı yağ dokusunun azalması darbe ile kemiğin daha fazla zorlanmasına neden olur. Kişiler elleri yaştaki ile tutunamayabilir hatta bacakları üzerinde denge sağlamakta güçlük çekebilirler. Bunlara görme kaybı, işitme kaybı, tansiyon yüksekliği, şeker hastalığı gibi problemler de eklendiğinde kişi sık sık düşer hale gelir ve bir yerlerini vurmaya başlarlar. Yaşlı bayanlarda menopoz sonrası osteoporoz, çok yaşlı bay ve bayanlarda ise ileri yaş osteoporozu görülme sıklığı önemli boyutlardadır. Osteoporoza bağlı olarak zayıflamış kemik önemsiz bir düşme ile dahi kolayca kırılır.

1.3.08

EKLEM KİREÇLENMESİNİN TEDAVİSİ

Uzun süreli bir hastalık olan eklem kireçlenmesinin tedavisi kolay değildir. Önce ağrı kesici, kas gevşetici ilaçlar, fizik tedavi yöntemleri ve ardından eklem içine eklem sıvısının kayganlığını artıran iğne uygulamaları yapılır. Bunlardan hasta bir fayda görmez ise ve ağrı hala önemli düzeyde devam ediyor ise ameliyatla tedavi yöntemlerine geçilir. Cerrahi tedavi de denen bu yöntemler içinde ostetomiler ve eklemi tamamen değiştirme uygulamaları en sık başvurulanlardır. Kemikleri keserek yeni şekil verip birbirleri ile daha iyi temas eder hale getirme yani osteotomi ameliyatları daha genç yaşta ve erken dönemdeki hastalarda yapılır. Eklemin (kalça, diz vb) tamamen değiştirildiği total eklem artroplastisi (protez ameliyatları - total kalça artroplastisi, total diz artroplastisi) ameliyatları ise mümkün olduğunca geç, özellikle 65 yaşından sonra yapılmaya çalışılır. Nispeten ağır bir ameliyat olan kalça değiştirme ameliyatlarında her şey her zaman yolunda gitmeyebilir. İltihap, kanama, damar, sinir yaralanması, cilt problemleri gibi önemli istenmeyen durumlarla karşılaşılabilir. Protezlerde her şey yolunda gitse bile bunların bir ömrü vardır; bu da iyi ellerde 20 yıl civarındadır. İltihap olmamasına rağmen gevşeme nedeniyle protezleri değiştirmek gerekebilir. Zayıf, sakin bir yaşam süren, başka bir sağlık problemi olmayan ve vücudunun herhangi bir yerinde iltihabı olmayan hastalarda daha iyi bir sonuç alınmaktadır. Bu nedenle mümkünse bu ameliyattan uzak durmak ve son çare olarak buna başvurmak akıllıca bir yoldur.

EKLEM (Kalça, diz eklemi vb.) KİREÇLENMESİ NEDİR?

Normal sağlıklı bir eklemde birbiri ile temas eden kemik yüzlerinin üzeri kıkırdak ile kaplıdır. Kıkırdak dokusu hassas ve iyileşme yeteneği zayıf bir dokudur. İçinde damar ve sinir dokusu bulunmaz. Normal hareket sırasında bu pürüzsüz yüzeyler eklem sıvısı yardımıyla birbiri üzerinde kolayca kayarlar ve bu sırada ağrı duyulmaz. Kırık, iltihap, doğuştan anormal oluşum, bacak eğrilikleri, çıkıklar, bağ yaralanmaları gibi nedenlere bağlı olarak kıkırdak dokusunda hasar oluşabilir. Bazen de herhangi bir neden bulunamaz. Kıkırdak hasarı kendini toparlayamaz ise eklemde kıkırdakla kaplı yüzeylerde aşınma, kemik kemiğe temas ve ardından ağrı gelişir. Bu klinik tabloya osteoartrit veya osteoartroz adı verilmektdir. Halkımızın kireçlenme adını verdiği bu klinik tablo ağrılıdır ve hareket kısıtlılığı yapar. Uzun süreli bir hastalıktır, genellikle ilerlemeye meyillidir.

23.2.08

OSTEOPOROZ: KADERİN BİR OYUNU MU BU?

Osteoporoz kemik erimesi demektir.Vücutta kemik kalitesinde bir değişiklik olmamasına rağmen toplam kemik miktarında bir kayıp, azalma söz konusudur. Sonuçta kemik gücü yani yük taşıma özelliği azalır ve kemik kırılgan hale gelir. İltihap, tümör yanında hormonal birçok hastalık kemiği zayıflatabilir. Kemiğin zayıflaması onun hiç beklenmedik bir darbe ile kolayca kırılmasına yol açar. En sık görülen kırıklar bel kemiği ve kalça kırıklarıdır. Belde önemsiz bir düşme sonrası başlayan ağrı, bel kemiğinde çökme, kısalık ve bel kemiğinin öne doğru eğilmesi ile sonuçlanabilir. Uzun süreli, tedavisi zor hatta ameliyat gerektirebilen bel ağrıları ortaya çıkabilir. Kalçada da osteoporoza bağlı kırıklar sık görülmektedir. Tedavisi için mutlaka ameliyat gereken kalça kırıkları sonrasında erken müdahale edilse dahi ilk yıl içinde hastaların %12-36’sı kaybedilmektedir. İleri yaşta geçirilen bu ameliyat sonrasında insanlar kendilerini zor toparlamakta, kemikleri bir arada tutması için konan metal malzeme kemiği tam tutmadığı için sıkı olarak yerleştirilememekte, bazen kemiğin tamamen atılarak yerine metal ve plastik malzeme içeren protezleri koymak gerekmektedir. Sebebi bilinmeyen osteoporoz bir noktada insanın uzun süre yaşamasının bir sonucu gibi algılanmakta ve tabii ki genetik temellere de dayanmaktadır. Kadınlarda adetten kesildikten sonra görülen menopoz sonrası osteoporoz ve ileri yaştaki hem kadın hem de erkeklerde görülen ileri yaş osteoporozu olmak üzere iki tipi bulunmaktır. Osteoporozun tedavisi zordur. Yıllar boyu ilaç alınmasına rağmen kendi yaş aralığı için normal sınırlara çoğu kez ulaşılamamakta, gençlikteki en yüksek kemik yoğunluğuna göre çok anlamlı bir düşüklük devam etmektedir. Osteoporoz bu durumda bir kader midir? Kaçınılmaz bir son mudur? Her ileri yaştaki bireyde osteoporoz görülmemektedir. Osteoporozu yeryüzünden tamamen silmek belki mümkün değildir ama osteoporozu önlemek konusunda yapılabilecek çok şey bulunmaktadır. Osteoporozu Önleme Formülü Ömür Boyu Kemik Sağlığı = Ömür boyu (Süt ve süt ürünleri + güneş ışığı + hareket) Bu formüle bebeklikten yaşlılığa kadar yaşam boyu uymak gereklidir. Niçin? Kişi kemik mineral yoğunluğunun en yüksek noktasına 20 yaş dolayında % 98 oranında ulaşmaktadır. Geriye kalan % 2 lik değer en geç 30’lu yaşlarda tamamlanmaktadır. Bu dönemden sonra da kurallara uyulması kemik mineral yoğunluğunun sürdürülmesi için gereklidir. Özellikle kız çocuklarının yetişmesi üzerinde dikkatle durulmalıdır. Hem çocuk doğurmak, hem de menopoz gibi iki büyük olay onların vücutlarını daha fazla sarsmaktadır. Güneş ışığı kemiklerimizi sağlamlaştırmaktadır. Uygun yerde, uygun ortamda her gün saat 11.00-15.00 arasında, 15 dakika kuvvetli güneş ışığı almak (çok fazlasının da zararı vardır) vücudumuzdaki D vitamini düzeyini sağlamak için gereklidir. Bunun için yüz, kol ve ellerinizi güneş ışığının doğrudan görmesi yeterlidir. Cam arkasından veya elbise üzerinden güneşlenmenin bu noktada bir yararı yoktur. Güneş ışığındaki ultraviyole cildimizde D vitamini yapımını sağlamakta ve bu ışın camı geçememektedir. Hareketli bir yaşamdan kasıt nedir? Her türlü sürekli yapılan hareketin vücut ve kas iskelet sistemi üzerine olumlu etkisi vardır. Fakat hem bel kemiği ve hem de kalçanın kemik yoğunluğunun artması için her gün 3 dönem halinde 50 kez zıplamak (örneğin mümkünse ip atlamak) kabul edilmiş en basit uygulamadır. Sadece hızlı yürümekle kalça kemikleri sağlamlaşmakta fakat bel kemikleri kuvvetlenmemektedir. Kemiklerimizin sağlamlaşmak için sürekli bir darbe şeklinde hareket istediği ortadadır. Bütün bunlar ne demektir? Sağlıklı yaşam bilincine ulaşıldığında aslında işimizin önemli ölçüde bitmiş olduğu açıktır. Hangimiz veya hangimizin çocukları 20’li yaşlara kadar güneş, hareket ve süt ürünleri ile barışık bir yaşam sürmüştür, sürmektedir. Ama formül de bu kadar basit ve ulaşılabilir bir formüldür. Görüldüğü gibi 70’li yaşlarda nasıl yaşam süreceğimiz 20’li yıllarda belirlenmektedir. Bu bilincin ve buna uygun yaşam tarzının yaygınlaşmasının gereği ortadadır. Kemik sağlığı üzerine olumsuz etkisi olan ürünlerden olabildiğince uzak durulmalıdır. İçinde bulunan CO2 (karbondioksit gazı) nedeniyle gazlı içecekler olarak adlandırılan sıvıların, sigara, alkol ve aşırı çay tüketiminin osteoporoza yol açtığı artık bilim adamları tarafından kabul edilmektedir.

17.2.08

Değerli Hastalarımız ve Refakatçilerinin Dikkatine

Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Kliniği Çalışma Düzeni
Sizlere hasta ve yakınlarının bilmesi gereken bazı önemli bilgiler vermek istiyoruz:

1. Yatacak hastalar için poliklinikte doldurulan yatış formu ile zemin kattaki hasta yatış bölümünde yatış işlerinden sorumlu Birgül Yaman’a başvurunuz. Burada sizin için hastanede yatacak yer araştırması yapılacaktır. Boş yatak var ise Cerrahi Servisi için Kat Sekreteri Gül Mar’a yönlendirileceksiniz. Evraklarınızla ilgili eksiklikler burada tamamlandıktan sonra aynı kattaki Cerrahi Servis Sorumlu Hemşiresi Ceylan Koluman’a başvuracaksınız. Sorumlu hemşire sizi servis hemşiresi ile tanıştırıldıktan sonra size kalacağınız oda ve yatak gösterilecektir.

2. Hastanın yanında bir kişi refakatçi olarak kalabilir. Bunun için servis sorumlu hemşiresi ile görüşülerek refakatçi kartı çıkartılmalıdır. Hasta refakatçisi hastanın genel temizliği, çekmece ve yatağın düzeni ile malzeme ve evrak işlerinin takibini yapar. Refakatçinin okuma yazması olan, yanında diğer hasta yakınlarının cep ve ev telefon numaralarının olduğu hastanın ihtiyaçlarını karşılayacak kadar güçlü, genç erişkin bir kişi olmasına lütfen dikkat ediniz. Hastanızın veya refakatçinizin yanında bir cep telefonunun olması işlerinizi kolaylaştırabilir. Cep telefonlarının sessiz veya titreşim konumunda olmasına dikkat ediniz. Cep telefonu ile hasta odalarının dışında, alçak sesle ve kısa süreli konuşunuz.

3. Yatan hastalardan ameliyat olacaklar, bazı röntgen grafileri ve tahliller yapıldıktan sonra gerekli görülen hekimler tarafından muayene edilirler. Böylece hastaların ameliyat olmasında bir sakınca olup olmadığına karar verilir. Ameliyat olacağı kesinleşen hastalara, ameliyatta kullanılacak malzemeler temin edilir. Evraklarını tamamlamış, konsültasyonu yapılmış ve malzemeleri gelmiş hasta ameliyat sırasına alınır.

4. Ameliyat sırası gelen hastaya refakatçisi bir gün öncesinde (erkekler sakal ve bıyık tıraşı) geceleyin vücut temizliği (ameliyat olacak bölgenin tıraşı ve temizliği) yapar.

5. Ameliyat olacağı servis nöbetçi hemşiresi ve doktoru tarafından bildirilen hasta ameliyat olacağı sabahı aç kalmalı ve kahvaltı yapmamalıdır. Gece 24.00’den sonra herhangi bir şey yememeli ve içmemelidir. O gün ameliyat olacaklar içinde çocuklar, ağır veya acil hastaların önceliği bulunmaktadır. Acil olarak yatırılan hemen ameliyat olması gerekebilecek hastalar veya ameliyatı uzayan hastalar nedeniyle bazen istenmeyen ameliyat iptalleri yaşanabilmektedir.

6. Hastanemizde sigara içmek, maraş otu kullanmak kesinlikle yasaktır. Bu tür alışkanlıklar ameliyat tarihine göre 1 ay öncesinde terk edilmeli ve iyileşinceye kadar kesinlikle başlanmamalı, mümkünse hiç içilmemelidir. Bunlar ameliyat sırasında ve uyandıktan sonra özellikle akciğer kaynaklı ciddi problemlere yol açabilirler. Ameliyat gününe 10 gün kala ağrı kesici kullanmayı bırakınız. Yaranızda ameliyat sırasında ve sonrasında aşırı kanamaya neden olabilir.

7. Hasta çekmecelerinde yiyecek ve içecek bulundurulmamalıdır. Temizlik ve haşere sorunlarına yol açacağı ortadadır.

8. Servisimizde hafta içinde sabah ve akşam vizit yapılarak hastalar doktorlar tarafından değerlendirilmekte ve pansuman yapılmaktadır. Vizitler sırasında (saat 08.00-09.30/15.30-17.00) hasta refakatçileri aksi söylenmedikçe serviste durmamalıdırlar.

9. Yatan hastaların ziyaret saatleri her gün 13.00 - 14.00 arasıdır. Hastanemize çocuk ziyaretçi alınmamaktadır. Ziyaret saatleri dışında ziyaretçilerin servise girmesi yasaktır. Hastanede dolaşan her birey adım attıkça ve konuştukça havada dolaşan mikrop taşıyan parçacıkların sayısı artmakta bu da yatan hastalar ve yaraların mikrop kapması için artan bir risk faktörü oluşturmaktadır.

10. Hastanızla her gün telefonla 17.00 - 20.00 arasında hastane santrali olan 2212337’yi arayıp oda numarasının önüne 4 ekleyerek hastanızın odasına bağlanıp görüşebilirsiniz (örneğin 12 numaralı oda için 412’yi çeviriniz).

16.2.08

ORF HASTA REHBERİ


İNSANDA ORF HASTALIĞI


Poxviridae ailesinden bir virüsün neden olduğu bir cilt hastalığıdır. En sık el parmaklarının dorsal yüzünde (sırt kısmında) görülmekle birlikte herhangi bir deri yüzeyinde de görülebilir.



KİMLERDE GÖRÜLÜR?


Hastalarda genellikle koyun, keçi ve öküz gibi hayvanlarla temas söz konusudur. Hayvanlarla çalışan meslek grubunda (mezbahada çalışanlar, çiftçiler, kasaplarda) ve özellikle kurban bayramı sonrasında hasta hayvanın kesimi ve parçalanmasına katılan kişilerde ortaya çıkabilmektedir.


NASIL BULAŞIR?


Bulaşma hastalığı taşıyan hayvanlarla doğrudan temas ya da etkenin bulaştığı makas, bıçak, hayvan barınağı, hayvanların koşulduğu arabalar ve örtülerle temas yoluyla olabilir. Virus vücuda ciltteki kesik, çizik, yanık ve sorunlu tırnak yatağı gibi yerlerden girer. İnsandan insana bulaşma bildirilmemiştir.



HASTALIK NASIL İLERLER VE İYİLEŞİR?


Temastan yaklaşık 1-2 hafta sonra ciltte küçük, hafif kabarık leke ortaya çıkar. Leke büyür ve soluk bir halka ile çevrelenir bu halka daha sonra kırmızılaşır. Genellikle 1-2 cm., nadiren 4 - 5 cm. çapında bir yara büyüklüğüne ulaşır. Kırmızı görünümlü yara sulantılı hale gelir. Eğer bu yaranın bütünlüğü bozulacak olursa berrak, akışkan bir sıvının çıktığı görülür. Ardından kurumaya başlar ve kahverengi-siyah görünümde sert bir kabuk oluşur. Kabuğun düşmesi ile hastalık herhangi bir iz bırakmadan iyileşir.
Yara ağrılı olmaktan daha çok kaşıntılıdır. Batıcı, zonklayıcı ağrı yapabilir. Ağrısı koltuk altına ulaşabilir. Genellikle elde görülen bu yara günlük işler ve vücut bakımında sorun çıkarabilir. Nadiren birden fazla kezyon yapabilir. Komplikasyonlar nadirdir. Klasik olarak 6 evreden geçerek ilerleyen bu hastalık 20-45 günde iyileşir.


TANI VE TEDAVİSİ


Deneyimli uzmanlar tarafından klinik ve gereğinde mikrobiyolojik ve patolojik değerlendirmeler ile tanı konulabilir. Hastalığı taklit edebilen diğer hastalıklar ise herpetik dolama, Mycobacterium marinum infeksiyonu, mantar infeksiyonları, Milker's (Sütçü) nodülü ve şarbondur. Deneyimli hekimlerce tedavi ve takibi yapıldığında herhangibir sorun yaratmadan iyileşmektedir.



EĞER YARANIZ VAR İSE DOKTORA DANIŞINIZ


YARANIZI ISLATMAMAYA ÖZEN GÖSTERİNİZ


YARANIZI PANSUMANLA KAPATINIZ VE TEMİZ TUTUNUZ


YARANIZLA OYNAMAYINIZ


YARANIZI ÇARPMALARDAN KORUYUNUZ


BAŞKA YARANIZ VEYA KESİNİZ VAR İSE SU GEÇİRMEZ PANSUMANLA İYİLEŞİNCEYE KADAR KORUYUNUZ


TEMİZLİK KURALLARINA UYUNUZ


HAYVANLA TEMAS SONRASINDA BOL SU VE SABUNLA ELLERİNİZİ YIKAYINIZ


HAYVAN YETİŞTİRİYORSANIZ GENEL BAKIM VE TEMİZLİK KURALLARINA UYUNUZ


GEREKTİĞİNDE ELDİVEN KULLANINIZ


HASTA HAYVANLAR İÇİN GECİKMEDEN VETERİNER HEKİME BAŞVURUNUZ


ÜLKEMİZDE ÖZELLİKLE KURBAN BAYRAMLARINDAN SONRA ARTIŞ GÖSTEREN BU HASTALIKTAN KORUNMAK İÇİN KESECEĞİNİZ HAYVANIN SAĞLIKLI OLMASINA DİKKAT EDİNİZ

TIP DOKTORU - ORTOPEDİ VE TRAVMATOLOJİ UZMANI OLMAK

Tıp insanın sağlıklı olma hali ve sağlık problemlerinin çözümleri üzerinde çalışmaktadır. İnsanın yapısı ve değeri bilinen en karmaşık ve pahalı makine ile dahi karşılaştırılamaz. İnsandaki normal ve hastalık durumlarındaki çeşitli süreçleri anlamak tıp uzmanı olunsa dahi kolay değildir. Ayrıca bilindiği gibi insanın şu an için bir elektronik cihaz veya otomobillerde olduğu gibi bir yedek parçası da bulunmamaktadır. Hata yapmanın mümkün, bedelinin de ise yüksek olduğu bir alandır tıp.
İnsanlar bir pahalı cihaz aldıklarında herhangi bir arıza çıkar ise o cihazın servisine başvurmak isterler. Neden? Değerlidir değil mi o cihaz, para verilmiştir ona ve herkese teslim edilemez. Serviste o cihazdan anlayan olur ve en ideal tedavisi orada yapılır. Televizyonu alıp araba tamircisine götürmez insan; aynı şekilde ekmek almak için kasaba da uğramaz! Her şeyin doğru ve güzel yapıldığı bir yer vardır. İçinde bulunduğumuz iletişim çağında bunu bilmeyen insan sayısı oldukça azdır veya azalma yolundadır herhalde. Sosyal güvenlik sistemi ise herkese ideale yakın tedavi imkanı vermekte, herkes bir hastanenin acil servisine ulaşabilmektedir. O halde artık herkesin buna uygun hareket etmesinde bir engel görünmemektedir.
Hastalıkların iyileştirilmesi amacıyla insana müdahale etmek sadece tıp doktorlarının yetki ve sorumluluğundadır. Bilindiği gibi yüksek puanlarla kazanılan, 6 yıl sıkı çalışma gerektiren tıp fakültelerini bitirmek, doktor olmak oldukça zordur. Ardından yine bir zorlu sınavdan sonra, seçilen dalda 5 yıl uygulamalı eğitim aldıktan sonra uzman olunmaktadır. Zamanımızda bir mesleği iyi yapmanın yolu kitap okuyacak düzeyde iyi İngilizce bilmek ve bilgisayara hakim olmaktan geçiyor. İyi bir uzman olmak için ise bunların yanı sıra hem bilginin sürekli yenilenmesi hem de deneyim gereklidir.
Bir bilim dalı olarak Ortopedi ve Travmatoloji kas iskelet sistemi hastalıklarının tedavisi ile uğraşır. Bölge olarak omuz, kol, dirsek, önkol, el bileği, el, pelvis dediğimiz leğen kemiği, kalça, uyluk, diz, bacak, ayak bileği ve ayak yanında bel kemiği; doku olarak kemik, eklem, kas, kiriş, bağ yanında gerektiğinde cilt, sinir ve damar hastalıkları ile ilgilenmektedir. Hastalıklarla mücadelede temel yaklaşımımız mümkün ise hastalığı önlemek, bu mümkün değil ise ilk önce ilaç, istirahat, alçı, çeşitli cihazlar vb. koruyucu yöntemlerle, bu da gerçekleşmez ise cerrahi yöntemle tedavi etmektir.
Büyük bir kaza geçirip birkaç kemiği kırılan insan kendini bedensel ve psikolojik olarak çökmüş görmekte ve hissetmektedir. Gerçekten de insanın kendisini dibe vurmuş hissettiği anlardır bu anlar.... Biz bir insan, bir hekim olarak hastalarımıza kendilerinde var olan malzemeyi olabildiğince yoluna koyarak yardımcı olmaya çalışıyoruz. Çoğu kez istesek te tamamen eski hallerine döndüremiyoruz! Onları ne kadar eski hallerine yaklaştırırsak kendimizi o kadar iyi hissediyoruz; onlar da kendilerini o kadar iyi hissediyorlar. Ortopedi ve Travmatoloji bilim dalı hayatın olmak ya da olmamak problemiyle pek uğraşmamakta, bu problemle diğer dallarda olduğu gibi sık karşılamamaktayız. Bizler genelde hayatın rahatlığı ile ilgiliyiz. Hareket etmek, hissetmek ve vücudun bütünlüğü bizim temel konularımız.

ALÇI TİPLERİ, ALÇILAMA, ALÇIDA HASTA TAKİBİ ve ALÇININ ÇIKARILMASI

Alçı suyla temas ettiğinde kısa zamanda ısınarak sertleşen, yumuşak iken biçim verilebilen kalsiyum sülfat yapısında kullanışlı, ucuz, doğal bir malzemedir. Gevşek dokunmuş, tülbent yapısındaki beze sıvanmış alçı ile kırık kısmı sararak veya ona oluk şekli vererek destek olmak suretiyle tedavide kullanmaktayız. Alçı ile kırık bölgesi arasında yumuşak doku bulunmaktadır. Kırık kemik olması gereken duruşu aldıktan sonra alçıya uygun şekil verilerek kırığın duruşu korunmaya çalışılmaktadır. Alçı ile tedavi edilen kırıklarda iyileşme oluncaya kadar alçının kırılmaması, kirletilmemesi ve ıslatılmaması gereklidir. Aksi halde alçı yumuşar veya çatlar. Alçıyı yeniden yapmak gerekir. Bu ise kırığın kayması ve ağrılı işlemin tekrarlanması demektir. Takipte alçı üzerinden çekilen röntgen grafilerinde kırık kemiği görerek kırığın duruşunu ve kaynamayı izlemekteyiz.
Yaralanmış bölgenin 2 yönlü grafisinde kemik kaynaması yeterli düzeye ulaştığı tespit edilirse alçı çıkartılır. Kolu veya bacağı saran yuvarlak alçı, alçı motoru kullanarak açılır. Alçı kesen motorlu testere kendi etrafında tam dönme hareketi yapmayan, sağa sola 1-2 mm. dönen özel bir motora sahiptir. Gürültüsü rahatsız edicidir. Hastayı korkutabilir. Sürekli dönmesi bir miktar ısınmaya yol açar. Alçıyı keserken alçı içinde altta bulunan pamuk testere ağzının cilde değmemesini sağlayan güvenli bir boşluk yaratır. Testere ağzının pamuğu hareket ettirmesi hissedilir. Cilde dokunulsa da genellikle önemli bir yaralanmaya yol açmaz. Alçı motorundan korkan kişilerde alçı kesme makası kullanılabilir. Bebeklere yapılan alçılar sirkeli ılık suya bir süre daldırma suretiyle yumuşatılıp basit makas yardımıyla kesilerek alınabilir.
Sentetik alçılar reçinelerden elde edilen yüksek teknoloji ürünleridir. Hava ve su ile temas ettiklerinde kısa bir süre sonra sertleşip oldukça dayanıklı bir şekil alırlar. Büyük gözenekli bir yapıya sahip oldukları için cildin rahatça havalanmasına izin verirler. Fazla terleme yaptırıp kişiyi rahatsız etmezler. 3-4 tabaka halinde sarılması genellikle yeterlidir. Hafiftirler. Suyla temas ettiklerinde yumuşamazlar. Islanırlarsa kurutulmaları mümkündür. Alçı motoru ile çıkartılırlar. İnce oldukları için testere ile çıkartılmaları daha dikkatli olmayı gerektirir.

KIRIKTA OLABİLECEK KÖTÜ GELİŞMELERİN BİLİNMESİ ÇOK ÖNEMLİDİR

Hasta ve yakınlarının alçı tedavisi sonrası kırık bölgesini nasıl gözleyeceklerini bilmesi çok önemlidir.
Yaralanmalarda kol veya bacağı alçıya aldıktan sonra dinlenme, kol veya bacağın yükseltilmesi önerilir; bazen de yarı alçılardan sonra soğuk uygulama yaptırılır. Ağrı ve şişlik fazla olduğunda daha çok parasetamol grubu kanama zamanını uzatmayan veya diğer grup ağrı kesici – şişlik indirici (antaljik, antienflamatuvar) özelliğe sahip ilaçlar verilebilir. Her şey yolunda gidiyor ise kol bacak yükseltilirse fazla şişlik olmamalıdır. Kırık kol veya bacak özellikle yuvarlak alçıya alındığında ağrı hemen büyük ölçüde azalır ve hastanın ağrı kesiciye dahi ihtiyacı kalmaz. Kırıkta alçı sonrası ağrı devam ediyor ise doktorunuza tekrar başvurunuz. Yakın takibiniz önemlidir; hastaneye yatmanız veya sık sık değerlendirilmeniz gerekebilir.
Hasta parmaklarını oynatırken fazla ağrı olmamalıdır. Parmakları biri tutup aşırı kaldırma ve indirme hareketi yani pasif olarak fleksiyon ve ekstansiyon yaptırdığında aşırı ağrı duyulması kırmızı alarmdır. “Kırığın var olur böyle şeyler, biraz sonra geçer” veya “ağrı kesici ile geçer hele sabah olsun demeyiniz”; derhal acile başvurunuz ve doktorunuza haber veriniz. Parmaklarda renk değişikliği (morarma veya beyazlaşma), his kaybı, istense de hareket ettirilememesi, nabızların alınamaması şeklinde ortaya çıkan bu durum alçının altında kırık kısmın şiştiğini, dolaşımın durduğunu gösterir. Geç kalınmasının sonucu felakettir.
Kırığa açık, kanayan yara eşlik ediyor ise, kırık dış ortamla temas halinde ise açık kırıktır. Hastanın hastaneye yatması veya çok yakından izlenmesi gereklidir. Tetanoz aşısı, gerekirse tetanoz serumu yapılarak, antibiyotik verilerek, iltihaplanmaya karşı tedbir alınmalıdır. Yaralar yıkanarak ve her gün pansuman yapılarak izlenmelidir.
Çocuklarda, yaşlılarda, zihinsel özürlülerde hasta derdini anlatamayabileceği için kırık takibinde özel dikkat gösterilmelidir.
Kırık iyileşmesi sonrası mümkün olduğunca çabuk hastanın oturması, ayağa kalkması, kolunu ve bacağını kullanması istenir. Hareketsizlik, kullanmama kemiğin zayıflamasına yol açar. Uzun süre yatanlarda toplar damarda pıhtılaşmalar görülür. Bunun hayati tehlikesi vardır.

KIRIK İYİLEŞMESİNİN İZLENMESİ

Kırık çocuklarda biraz daha erken olmak üzere yaklaşık 6 hafta civarında kaynar. Alçı yapılan hastanın kırık iyileşinceye kadar haftada bir yeniden değerlendirilmesi gerekir. İlk 3 hafta boyunca kırığın yerinden oynama, kayma ihtimali yüksektir. Bunun için kırık bölgenin özellikle ilk hafta içinde 2 defa olmak üzere 3 hafta boyunca haftalık 2 yönlü röntgen grafisi çekilir. 4. Haftadan itibaren daha seyrek, 2 hafta bir, grafi çekilerek kırık kaynamasının yeterli olup olmadığına bakılır. Çekilen 2 yönlü grafide görülen 4 korteksten(kemik duvarı) 3’ünde devamlılık olduğunda, kaynama dokusu kırık uçları yeterince tuttuğunda alçı çıkartılır. Kaynama yavaş ilerlediğinde alçı kısaltılabilir; böylece eklemlerin sertleşmesi, hareket kaybı önlenmeye çalışılır. Özellikle 40 yaşından sonra eklemleri 1 aydan daha uzun süre hareketsiz bırakmak tedaviye dirençli hareket kaybına neden olacağı için bu sürenin geçilmemesi çok önemlidir. Unutulmamalıdır ki hayat harekettir; hareket hayattır. Bu gibi durumlarda kırık kaynamasa dahi hareket kaybını düşünerek alçıyı çıkartmak ciddi olarak düşünülmelidir. Kırığın kaynaması ile mücadele etmek hareket kaybını telafi etmekten daha kolaydır ve başka çözümleri vardır.

KIRIKTA ALÇI TEDAVİSİ

Kırığı oturturken mümkün olduğunca az ağrı duyması için gayret sarf edilmeli, en azından bir ağrı kesici verilmelidir. Kırık oturtulurken cilt üzerinden kemik parçalarına 3 nokta prensibi ile kuvvet uygulayarak onları olması gereken pozisyona, normal duruş şekline getirir ve alçı ile de bu duruşu korumaya çalışırız. Kırık yerine oturtulduktan sonra mutlaka hemen röntgen grafisi çekilerek kırığın iyi bir pozisyonda durup durmadığı değerlendirilmelidir. Kırığın duruşu yeterli ise poliklinik takibine alınmalıdır.

KIRIK NEDİR? NASIL TEDAVİ EDİLİR?

Kemiklerin zorlanarak anatomik bütünlüğünün bozulması ile kırık oluşmaktadır. Kırılan kemik sağlıklı ise yüksekten düşme, trafik kazası gibi şiddetli bir darbe etkisi gerekirken osteoporoz, iltihap, tümör gibi hastalıklı zeminlerde ufak bir düşme sonrası kolayca büyük kemik kırıkları görülebilmektedir. Kırık olan bölgede kanama olur, şişer, rengi morarır, dokunulduğunda şiddetli ağrı olur. Kırık parçalar oynadığında elle sürtünme hissi alınır; bu arada dayanılmaz bir ağrı ortaya çıkar. Bunun nedeni bu hareket sırasında oldukça zengin sinir dokusu taşıyan periost denen kemik dış zarının gerilmesi, ona temas edilmesidir. Eğer kırık kemiğin parçaları yerinde oynamaz hale getirilirse ağrı oldukça hafifler hatta yok olur.
Tedavi sırasında kırık parçaları bir araya getirilerek mümkün olduğunca kemik olması gereken eski şekline, anatomik şekline sokulmalı ve bu konumda kaynayıncaya kadar durması sağlanmalıdır. Mümkün ise ilk önce alçı, sargı veya traksiyon dediğimiz cilt üzerinden veya kemikten geçen tellerle yaptığımız çektirme yöntemleri kullanılır. Çocuk kırıkları genellikle bu yöntemlerle başarılı bir şekilde tedavi edilirler. Eğer kırıklarda bu ameliyatsız, “konservatif” yöntemler başarılı olmaz ise ameliyat edilerek yani cerrahi yöntemle tedaviye geçilir. Bazen örneğin uyluk kemiğinin boynunda kırık var ise veya damar yaralanmasının eşlik ettiği kırıklarda ve açık kırıklarda doğrudan acil cerrahi tedavi uygulanır.

KIRIĞINIZ MI VAR? YARALANDINIZ MI? GEÇMİŞ OLSUN!

Hemen bir Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanına başvurunuz. Mümkünse kırık bölgenizin duruşunu fazla değiştirmeden(altına bir karton konabilir) doktorunuza ulaşınız. Bel, uyluk, bacak kırıklarında ve trafik kazalarında görüldüğü gibi çoklu organ yaralanmalarında ise hasta taşımak özellik arz ettiği için mutlaka ambulansla, profesyonel destek alarak hastane acil servisine ulaşılmalıdır. Doktor dışında kimsenin kırığınıza dokunmasına veya bir müdahalede bulunmasına izin vermeyiniz.

Herhangi bir kas iskelet sistemi yaralanması geçirdiğinizde doktora başvurmakta gecikmeyiniz. Bir an evvel tanı konması ve tedavisinin başlaması yararınızadır. Parmaklarınızı oynatabilmeniz kırığınız olmadığını göstermez. Kas ve onu çalıştıran sinir sağlam olduğu müddetçe hareket gözlenecektir. Ayağınızın üzerine basabilmeniz, dolaşabilmeniz veya kolunuzu kullanabilmeniz kırığınız olmadığını göstermez. Bu durum ağrıya dayanıklılığınızla ilgili olabilir.

Yaralı bölgenizi asla ovuşturmayınız, sıcak uygulama yapmayınız. Bu şişliğinizin artmasına yol açar. Aksine bir naylon torba içindeki donmuş su (normal buz) yardımıyla ilk 48 saat boyunca yapılacak 10 dakikada bir yer değiştiren soğuk uygulamaların iyileşmeniz üzerine olumlu etkisi olacaktır.

10.2.08

GELİŞİMSEL KALÇA ÇIKIĞI BİLGİLENDİRME FORMU







Amaç: Toplumumuzu gelişimsel kalça çıkığı ve kalçaların normal gelişimi konusunda bilgilendirmek.



Gelişimsel Kalça Çıkığı ve Kalça Gelişim Bozukluğu Nedir?

Kalça çıkığı, eklemi oluşturan uyluk kemiğinin başı ile kalça yuvası arasındaki normal ilişkinin bozulması ve eklemin normal gelişememesi şeklinde kendini gösteren bir kas iskelet sistemi hastalığıdır. Kalçalar genellikle doğumu izleyen haftalar içinde çıkmakta, bebeğin büyümesi ile kalça gelişimi geri kalmakta ve zamanla kötüleşmektedir.
Kalça ekleminde çıkık olmadan görülebilen eklem gelişim bozukluğu da önemli bir problemdir. Kalça gelişimi geri kalmakta, çıkığa meyil görülmekte, genç yaşta ağrı ve kireçlenmelere neden olabilmektedir.



Ülkemizde Görülme Sıklığı Nedir?



Gelişimsel kalça çıkığı ortopedinin ve ülkemizin önemli sağlık problemlerinden biridir. Ülkemizde yapılan araştırmalara göre ortalama yeni doğan her bin bebekten 15’inde (200 yeni doğan içinde 3 kişi) gelişimsel kalça çıkığı veya çıkığa meyil görülmektedir. Bu oran dünya ortalamasının üstündedir ve anne ve babadan gelen kalıtsal özellikler yanında çok daha önemli olarak yanlış geleneksel uygulamalardan kaynaklanmaktadır.



Gelişimsel Kalça Çıkığı Neden Oluşmakta ve Kimlerde Görülmektedir?



Nedeni tam olarak açıklanabilmiş değildir. Fakat ailenin ilk çocuklarında, kızlarda, makat gelişle doğanlarda, ailesinde kalça çıkığı olanlarda, çoklu doğumlarda, hamilelik sırasında su azalması (oligohidramniyoz) saptananlarda, iri doğanlarda daha sık rastlanmaktadır. Bu riskler sezeryan doğumla azalmamaktadır. Boyun eğriliği (tortikolis), ayak eğrilikleri (PEV, metatarsus adduktus) gibi diğer kas iskelet sistemi hastalıkları olanlarda gelişimsel kalça çıkığı bulunma olasılığı biraz daha yüksektir. Doğarken çıkığa meyilli olan bebeklerin genellikle bir takım çevresel faktörlerle (kundak, baş aşağı sarkıtma, yanlış egzersizler vb yanlış bir takım geleneksel alışkanlıklar) kalçalarının çıktığı yapılan araştırmalarla ortaya konmuştur.



KALÇA ÇIKIĞINDA ERKEN TANI MÜMKÜNDÜR.

Her bebek kalça çıkığı açısından doğumu izleyen en kısa sürede bir ilgili çocuk hastalıkları veya ortopedi uzmanı tarafından muayene edilmelidir. Sadece klinik muayene ile çıkık kalçaların önemli bir kısmı gözden kaçabilmektedir. Tanı amacıyla çekilen röntgen filmlerinden genellikle ilk 6 ayda kısmi bilgi alınabilmekte, bu nedenle kesin tanıya ulaşılamamaktadır.
Günümüzde ultrasonografi ile bebek doğduğu andan itibaren kalça çıkığı ve gelişim geriliği tanısı konabilmektedir. Böylece kalça çıkığında tedaviye hemen başlama imkanı doğmaktadır. Gelişim geriliği probleminde kalçalar normal sınırlara ulaşıncaya kadar izlenmekte ve gerektiğinde tedavi uygulanmaktadır. Özellikle riskli bebekler ilk 45 gün içinde mutlaka ultrasonografi ile muayene edilmelidir. Diğer yeni doğanların ilk 90 gün içinde ultrasonografi ile muayene edilmeleri önerilmektedir.

Gelişimsel Kalça Çıkığı Nasıl Tedavi Edilmektedir?



Erken dönemde basit yöntemlerle düzeltilip normal kalça elde edilebilirken geç kalınanlarda normal kalça elde edilememekte ve hastaya ancak yardımcı olunabilmektedir. Eğer kalça yerine oturuyorsa tedavi için ilk 6 ay içinde bandajlama veya ortez kullanımı, 6. ila 18. ay arasında alçılama genellikle yeterli olmaktadır. Eğer çıkık kalça yerine kolaylıkla ve tam oturmuyorsa tedavi için ameliyat kaçınılmazdır. Ne kadar erken yakalanırsa o kadar iyi sonuç alınmakta, gecikmesi halinde birden fazla ameliyat gerekmekte ve hatta ileri erişkin yaşlarda kalça artroplastisi denen eklem değiştirme ameliyatlarına ihtiyaç duyulmaktadır. Kalça çıkığı tanısı konanlarda hastanın ömür boyu düzenli takibi gereklidir. Bu hastalara uygulanan tedavilerin kayıtları, çekilen röntgen grafileri, hastalara verilen taburcu notları ömür boyu saklanmalı, bu belgeler hastaneye kalça yakınması ile her gelişte mutlaka yanında bulundurulmalıdır.



KALÇA ÇIKIĞI ÖNLENEBİLİR BİR HASTALIKTIR



Pek çok hastalıkta olduğu gibi gelişimsel kalça çıkığında da söz konusu olan genetik temeller akraba evliliğinin durdurulmasının bu hastalığı önlemedeki önemini ortaya koymaktadır.
Doğumlar hastanelerde sağlıklı koşullarda gerçekleştirilmeli, yeni doğan her bebek hemen kayıt altına alınmalı, anne ve babalara bu konuda bilgi verilmeli, bebekler özellikle ilk 1 yıl içinde sık sık muayene edilmeli, kalça çıkığı tanısı konan kişiler ve aileler daha yakından gözlenmelidir.
Gelişimsel kalça çıkığının önlenmesi toplumun her basamağının (Büyük anne-büyük baba, anne-baba, çocuklar, gençler, ebe, hemşire, doktor) bu konuda eğitilmesi ve bilginin davranışlara yansıması ile mümkündür.
Kalçaların sağlıklı gelişimi için bebek kalçalarının normal gelişimine izin vermek gereklidir. Bebek kalçalarının gelişimine nelerin olumsuz etki yaptığı bilinmeli ve bunlardan kesinlikle uzak durulmalıdır. Bebeklerin kalça ve dizleri ilk aylarda katlı durur, dizler yanlarda bacaklar birbirinden ayrıktır. Bir boy büyük ara bezlerini bebeklerin kalçalarının ön kısmı açık kalacak şekilde göbek üzerinden bağlamak dizlerin birbirinden ayrık ve kalçaların katlı durmasına yardımcı olur. Bebeklerin altını sadece ara bezi ile bağlamak ve üşümemesi için üzerini battaniye ile örtmek en kolay uygulanabilir sağlıklı giyinme yöntemi olarak değerlendirilmelidir. Kalçaların ve bacakların pozisyonunun korunması kalçaların sağlıklı gelişimi için çok önemlidir. Normal duruş pozisyonunu zorlayarak değiştiren her davranışın kalça üzerine olumsuz etkisi görülür. Kundaklamanın kalça ve dizleri bir çubuk gibi sürekli düz tutmak suretiyle zorlayarak kalça çıkığına yol açtığı tavşanlarda yapılan deneysel çalışmalarla bilimsel olarak ispat edilmiştir. Doğumu izleyen ilk 40 gün içinde yapılan banyolar sırasında bebekleri ayaklarından tutarak baş aşağı sarkıtmak kalçaları çıkığa zorlamaktadır. Bebeğin boyunu ölçmek için kalçaya ve dizlere aşırı bastırılmamalıdır. Bacakları uzatma ve dizleri birleştirme şeklinde egzersiz yapılmamalıdır. Bebeği taşırken, beslerken veya altını değiştirirken kalça ve dizlerin birbirinden ayrık, dizler ve kalçaların katlı olmasına özen gösterilmelidir. Kalça çıkığı veya gelişim geriliği tanısı konan hastaların çoğunda, yakınlarının bu olumsuz davranışları tespit edilmektedir. Olumsuz davranışlara rağmen tesadüfen sağlıklı kalabilenlerin varlığı bu hareketin doğru olabileceğini düşündürmemelidir.



LÜTFEN ÇİÇEKLERİN YAPRAKLARINA, BEBEKLERİN BACAKLARINA DOKUNMAYINIZ!



HER BEBEĞİN KALÇASININ NORMAL OLUP OLMADIĞI ERKEN DÖNEMDE (TERCİHEN İLK ÜÇ AY İÇİNDE, AMA KESİNLİKLE 6. AYDAN ÖNCE) ORTAYA KONMALIDIR.



BEBEKLERE İLK 6 AY İÇİNDE YAPILACAK ARDIŞIK, SIK KLİNİK MUAYENE İLE (Doğumdan hemen sonra, 1. gün, 15. Gün, 45. Gün, 90. Gün, 180. gün) KALÇA ÇIKIĞI OLGULARINA TANI KONABİLİR.



MÜMKÜN İSE HER BEBEĞE DOĞUMU İZLEYEN İLK ÜÇ AY İÇİNDE ULTRASONOGRAFİ İLE KALÇA MUAYENESİ YAPTIRILMALIDIR.












KALÇA ÇIKIĞININ ÖNLENMESİNDEN TOPLUMUN HER BASAMAĞI, HER BİREYİ SORUMLUDUR.

KALÇA ÇIKIĞININ ERKEN TANISI ANNE BABA VE İLGİLİ TÜM SAĞLIK ÇALIŞANLARININ SORUMLULUĞUNDADIR.
KALÇA ÇIKIĞININ ERKEN VE ETKİLİ TEDAVİSİ ORTOPEDİ VE TRAVMATOLOJİ UZMANLARININ SORUMLULUĞUNDADIR.



Doç. Dr. Murat Üzel

4.2.08

GELİŞİMSEL KALÇA ÇIKIĞI TANISI EN ERKEN NE ZAMAN KONABİLİR?

Ultrasonografi ile bebeğin doğduğu ilk günde dahi gelişimsel kalça çıkığı tanısı konabilir. Bu da bize erken tedavi şansı verir.